17 Şubat 2024 Cumartesi

Belki bir gün...

O kadar geç kalmış hissediyorum ki nereden başlasam hep gerideyim. Belki de o kadar çok ilerledim ki nereden baksan görünmez o kadar geridesin. Deliremeyecek kadar farkında olmak ta çok zor. Adım adım delirdiğini görecek kadar akıllı olmak. Çok sıkıldım ben mahlalarım. Çok fazla. En çok anımsadığım cümle hep aynı. En son yazmaya küstüğümde söylemiştim. Sonra kendime öyle güldüm ki. Kendime küsmüşüm ben. Yazıp sildiklerim attıklarım yaktıklarım zihnimde susmayanlar. Neden yazıyorsun diye soruyorum her zaman kendime. Çünkü susmuyor. Çünkü öyle çok cümle var ki beynimde o kadar çok fikir. Her fikirde bir münakaşa. Kime anlatayım daha ne kadar kurgulayayım. Onca öykü yazdım hepsi mi aynı biter. Hep mi aynı karakter. Hepsinin ismi farklı ama aynı bakıyor aynı ağlıyor. 15 yaşındayım lisede bir matematik dersindeyiz. Benim mideme ağrılar girmiş yine. Edebiyat okuyabilmek için matematik yapmak zorundayım. Bu sistemi sorguladığım kadar oturup türev integral çalışsam belki de kazanabilirdim istediğim bölümü ama bu tatlı kederler bana ilham olmuştur belki. Aynur öğretmen tahtaya birkaç tane soru yazdı ve bu soruların cevaplarını vererek kendinize bir mektup yazın dedi. 35 yaşındaki halinize bir mektup yazın. 20 sene sonra kimsin neredesin ne yapıyorsun düşün diyor! Halbuki aklımdaki tek şey tenefüste kantine inip uzaktan aşık olduğum çocukla bakışıp yan sınıftaki kankilerimde bağıra bağıra gülmek gevrek ve çikolata yemek. 20 yıl çok uzun çok uzak neredeyse imkansız. Geçmeyecekmiş gibi hissettiren bir ergenlik depresyonu asla bıkmayacağımı sandığım linlinpark tişörtü saçımın yarısı pembe ( ne tesadüf 20 yıl sonra yine pembe) yine de iş yazmak olunca dayanamadım ve başladım. Yazdığım en güzel cümlelerdi belki de. Tecrübesiz savunmasız dünyadan bi haber ilk cümlesi "merhaba dünya" olan geleceğe mektup yazısı. Gel gör ki bu yaz 35 yaşında olacağım ve 20 yıl önce beni yazan kız büyük bir hayal kırıklığına uğrayacak çünkü o kişi olmadım olamadım. Ya da şimdiki genç kadın o kıza kızacak neden benden bunları bekledin diye. Ya da ikisi el ele verip beni alkışlasın her şeye rağmen iyi kotarmışsın diye. Lise hayatımın en mükemmel anları tiyatro sahnelerini nasıl sevdiysem büyüdüğümde de tiyatrocu olacağıma inanıp kendimi öyle yazmışım. 5. kitabımı da yayınlıyormuşum. (5ten fazla yazdım ama hiçbirini yayınlamadım) beni en şaşırtan ise o yaşlarda bir çocuk evlat edinmek istiyor oluşumdu. Böyle bir dünyaya yeni bir can getirmektense kimsesiz bir cana aile olmayı tercih ederim yazmışım. Çok iddialı bir cümle 15 yaş için. Eminim böyle güzel çocuklarımın olacağını bilseydim bu kadar kesin konuşmazdım. Bir kız çocuğu ve adını İzmir koymuşum hayallerimde. Evet güzel bir isim düşünmedim de değil ama belki de o mektuptaki hiçbir şeyi gerçekleştirmediğim için buna da izin vermek istemedim. Bazı şeyler hayal kalmalıdır belki de. Büyüğümü de tam burada anladım. BU bir hayal kırıklığı değil. Bu sadece bir hayal. 15 yaşıdaki bir kızın hayali. Ve bazı şeyler sadece hayallerde güzel. En büyük hayalimin yazdığım kitabı raflarda görmek olduğunu sanırdım ma bu hayale son bir imza kalana kadar yaklaşıp vazgeçtim çünkü o zaman artık o hayal olmayacaktı ve ben tüm sırlarını döküyor gibi kalbini açmış avuçlarında tutuyor gibi hissettim. Kimseler okumasın istedim kıyamadım o benim İzmir'imdi. Sonra bir başka kitap daha yazdım sonra bir başka.. Ben yazmayı seviyormuşum. Bu da 35 yaşındaki halimin hayali sanırım ama yarın bu da değişebilir. Bunları okumanıza izin veriyorsam diğer öyküleri de sizinle paylaşabilirim belki. Çocukken de böyleydim oyuncaklarımı paylaşmakta zorlanırdım her bebeğimin bir adı vardı çünkü onları bir başkası alırsa beni özlemezler miydi? Şimdi bu cümleleri başkası okuyunca bana kızmayacak mı kelimeler...kızmayacak bu kadar bahane yeter. Belki bir gün...

25 Kasım 2021 Perşembe

 

AKŞAM SEFASI

Kırmızı topuklu ayakkabılarının tıkırtıları yerini öfkenin sert adımlarına bırakmıştı. Nermin gözyaşlarının buğusundan önünü göremiyordu. Yıllarca emek verdiği iş yerinden bugün kovulmuştu. Bunca zamandır gururunu bile hiçe sayıp o mendebur herife katlandığı için kendine kızıyordu. Eve çok yaklaşmıştı sek sek oynayan çocukları fark etmeden sayıların üzerinden geçip evin kapısına geldi.  Çantasında anahtarını ararken telefonu çalmaya başladı. Şimdi hiç sırası değil diye düşündü ama öyle ısrarla çalıyordu ki tüm nezaketini bir kenara atıp “ne var” diyerek telefonu açtı. Arayan kişi bankacıydı ve kredilerin aksadığını 2 ay geriden geldiklerini anlatıyordu. Nermin konuşarak eve girdi çantasını bir kenara atıp ayakkabılarından kurtularak yatak odasına doğru yürüdü. Yatak odasının kapısında kalakalmıştı telefondaki ses dışarıdan duyuluyordu “Alo Nermin hanım bakın ödenmemiş görünüyor bu ayla birlikte 3 aylık kredi borc-“ Nermin telefonu elinden düşürüp gördüğü manzarayı anlamaya çalışıyordu. O sırada yatakta yarı çıplak yatan kocası ona sadece “hayatım senin burada ne işin var” diyebildi. İnsan aldatma anında yakalanınca ne diyeceğini nereden bilebilirdi ki? Yanındaki genç kızın paniklemesi ve giyinmeye çalışması vasat bir oyunculuktu. Aslında “durum göründüğü gibi değil açıklayabilirim” demesi gerekiyordu tabi bu 3.sınıf bir yaz dizisi olsaydı. Ama her şey gerçekti ve pişkince soru soruyordu. Öyle ya senin burada ne işin var, görmeseydin hiçbir sorun olmazdı. Kocan seni yıllardır yaptığı gibi aptal yerine koymaya devam ederdi. Nermin gördükleri karşısında hiçbir şey yapamadı onlar adına utanmıştı. Eşyalarını alıp hemen evden çıktı. Rıfat arkasından sadece seslenmekle yetindi. Nermin bu kadar kötü olayı üst üstte yaşabilmek için fazla hassas bir kalbe sahipti ama her kamçı onu kendine getirip güçlendiriyordu. Nereye gideceğini ne yapacağını bilmez haldeydi. Sokağın karşısına geçti hızla yürürken önüne bir akşam sefası düştü. O güzelim renkler saksının içinde dağıldı. Nermin nereden düştüğünü görmek için kafasını kaldırıp perdesi camdan sarkan pencereye baktı. Bağrışmalar tüm mahallede yankılanıyordu. Nermin bir süre bekledi etrafına baktı sanki bir tek o duyuyor gibiydi, kimse tepki vermiyordu. Eğilip yerdeki çiçeği almak istedi , o sırada dış kapı açıldı. Sesle irkilip bir adım geri attı ve karşısında üstü başı dağılmış elinde çantasıyla bir kadın gördü. Birkaç saniye bakıştılar, sessizce anlaşmışlardı sanki. Saçının bir tutamı tülbentinden çıkmış gözlerinin karası ağlamaktan parlıyor. Nermin ne olduğunu anlayamadan kadının arkasından gelen iri yapılı adamı görünce elinden tutup koşmaya başladı. İki kadın sokağın sonuna kadar koştu. Karşıya geçerken arkadan gelen uzun bir otobüs sayesinde ne tarafa döndükleri görünmedi ve atlattılar. Dar bir sokağa girip kaldırıma oturdular nefes nefese kalmışlardı. Bakıştılar ve gülmeye başladılar. Öyle kahkaha atıyorlardı ki neredeyse yakalanacaklardı, sesleri çınladı. Kendilerini zor durdurdular.

Kocan mıydı gelen?

Evet. Adı batasıca.. (eliyle baş örtüsünü düzeltmeye çalışırken yüzünü eğerek morlukları da gizlemeye gayret ediyordu)

Ee ne yapacaksın şimdi, karakola gidelim mi?

Yok olmaz adam beni öldürür

E zaten onun için gidiyoruz kocan seni öldürecekti neredeyse

İki kadın bomboş bakıştı. İki ayrı dünyadan sanki farklı dillerde konuşuyor gibiydiler. Nermin kalkıp karşı büfeden iki su aldı. İkisi de birbirini inceledi. Nermin kırmızı ince topuklu bir ayakkabı giymiş, siyah kalem eteği beyaz gömleği ve fönlü saçları ile çok zarif görünüyordu. O da karşısındaki kadına baktı üzerindeki çiçekli elbiseye örgü hırkasına, güzelliğine ve güvensizliğine. Suyu uzatıp yanına oturdu.

Adın ne? Benim Nermin.

Esin benim adım abla

Abla mı? O kadar yaşlı mı duruyorum ya(gülümsedi)

Yo abla ben..

Boş ver neyse.. abla deme bana hadi gel bi yemek yiyelim bari madem karakola gitmeyeceksin.

Mahalleye çok yakın olmak istemedikleri için otobüsle birkaç durak gittiler. Birbirinden bi haber iki kadın sanki omuz omuza verip her sorunu aşabilecek gibi güç buluyordu. Aralarındaki sessiz güven bağı onları yeni tanışan değil de iki eski dost gibi gösteriyordu. Restorantta Nermin Esin’in çekingen tavırlarından halini anlayıp ikisi adına sipariş verip rahat olmasını söyledi Esin onu hayranlıkla izleyip:

Ne güzel çalışan kadının hali başka oluyor. Biz hep adamın eline bakıyoruz. O da içkisinden başka bir şey düşünmüyor söyleyince de işte…

Esin buna katlanmak zorunda değilsin bak tanıdığım avukat var eğer boşanma davası açmak istersen

Nermin daha sözünü bitiremeden Esin lafa girdi

Yok Nermin ne boşanması tövbe de olur mu öyle şey? Hem bakma arada oluyor böyle ama her gün de kavga etmeyiz sağ olsun çarşımı pazarımı yapar.. çocuklarımın babası..o nasıl laf evlilikte olur böyle şeyler

Nermin avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu Esin’i omuzlarından tutup sarsmak. Bugüne kadar savunduğu ne varsa yıkılıyordu tüm değerlerini bugün kaybetmiş gibiydi. Karşısında durduğu her bir yanlış onu kuşatmış kaçamıyordu. En acısı da bu. Anlatsa bile onu dinlemeyecekti. O kadar uzaktı ki düşünceleri Nermin’in inandıklarını Esin hayal bile edemiyordu ve bu gerçek Nermin’i daha da yaralıyordu. Daha yeni tanıştığı bir kadına ne kadar karışabilirdi ki üstelik kendini savunacak, koruyacak halde bile değil.

Buradan nereye gideceksin Esin, eve mi gideceksin tekrar seninle gelebilirim istersen?

Allah senden razı olsun melek gibi çıktın karşıma ama yok eve gitmem şimdi beyin bi siniri geçsin ben annemgile giderim çocuklar da orada zaten benim yiğenlerle oynamaya gitmişlerdi..akşama kalırım anam idare eder şimdi babam filan bilmese de olur.

Esin içinden geçenleri bile yüksek sesle söylüyordu öyle yalansız öyle temiz. Nermin O’nun gibi olmak istedi bir an. Anlatabilmek, dökülmek.

Peki hadi kalkalım o zaman (sadece bir anlığına düşünüp vazgeçti. Hesabı ödedi. Esin kendini mahcup hissetmesin diye bir gün ona çaya geleceğine söz verdi.)

Esin annesinin evine gitmek için yanından ayrıldı. Nermin dalgındı yürüyordu ve sahile vardı. Deniz havasının çözemediği sorun, iyileştirmediği yara yoktur. Bir banka oturup derin bir nefes aldı. Çantasından telefonunu çıkarıp baktı defalarca aramış ve mesaj atmıştı. Bunca zaman aldatıldığını nasıl anlayamadığını düşündü. Kariyer hırsı onu bu hale mi getirmişti yoksa gerçekten onun da suçu var mıydı? İşte oldu sonunda eril düşünceler onu da sardı ve eşinin hatasında kendinden bir pay aramaya başladı. Sonra işyerini düşündü. Hak ettiği terfiyi almak için patronun ona yakınlaşmak istediği ve onu reddedince nasıl kendisini suçladığı. Erkekler bugün için anlaşmış gibiydi. Aklına geldi hemen avukat arkadaşını aradı.

Aysel canım merhaba. Ben seni bugün aradım ya işyeri ile alakalı patrona dava açmayalım dedin açalım canım.. ben sonuçlarına razıyım..şey bir de sen boşanma davalarına da bakıyor muydun?

Banktan kalkıp sahil boyu yürürken Aysel ile telefonda konuşmaya devam etti. Nereye gideceğini düşünürken o da Esin gibi en güvenilir limana annesine gitmeye karar verdi.

Yarım saat sonra elinde bir kutu tatlı ile annesinin kapısındaydı. Bir süredir görüşemiyorlardı annesi kızını görünce çok sevindi hemen kucakladı.

Ah canım benim nasıl özledim seni her gün sesini duymak yetmiyor güzel kızım. Aa pasta mı aldın ..ay dur kutlama için geldin sen tabi zaten bu saatte ne işi var bu kızın diyorum ben de 

Bugün herkes öyle diyor?

Nasıl anlamadım?

Boş ver anneciğim evet erken çıktım bugün fırsatım olunca da sana bir sürpriz yapmak istedim

O zaman terfiyi aldın. Nasıl sevindim (o sırada kapı çaldı ve gelen Rıfat’tı)

Annesi kapıyı açar açmaz konuşmaya devam edince ne Rıfat ne de Nermin bir şey söylemedi

Canım oğlum hoş geldin gel gel siz bana sürpriz mi yaptınız o zaman hemen sofrayı kuruyorum ah keşke önceden söyleseydiniz neler neler hazırlardım ama artık olanların yanına ekleriz bir şeyler. Damat bak sana ayırmıştım birkaç duble içeriz değil mi?

Tabi anneciğim olur.

Sonuçta kutlama yapıyoruz kızım terfiyi almış oo sen de çiçekle gelmişsin bak hiç görmedim kızım vazoya koyayım giderken götürürsün kurumasın

Annesi Rıfat’ın elindeki çiçekleri alıp mutfağa geçti. Nermin nasıl bu kadar yüzsüz olduğuna şaşırıyordu. Rıfat sessizce özür diliyordu. Telefonları açmayınca burada olacağını tahmin etmişti. Nermin yanında durmak istemediği için annesine yardım etmeye gitti. Aralarındaki soğukluğu belli etmemeye çalıştılar. Yemekler hazırlanıp sofraya oturdular o sırada televizyon açıktı bir magazin haberi dönüyordu. Annesi haberlere yorum yapmaya başlamıştı.

Ne oluyor yani evlen boşan evlen boşan. Bu gençler evliliği oyun sanıyor sanırım. Yok aşk bitti heyecan bitti. Olur mu öyle şey? Bak Münir’im göçtü gitti bizim sevdamız hiç bitmedi değil mi Münir bey (elindeki içti kadehini televizyonun yanındaki fotoğrafa kaldırdı.)

Babacığım size çok aşıkmış.

Aa tabi oğlum bizim ki büyük aşktı. Edebiyat fakültesinde bir şiir yarışması olmuştu. Münir de katılmış ama benim haberim yok. Daha arkadaş bile sayılmayız. Sonuçlar açıklandı bu birinci olmuş. Çağırdılar kürsüye çıktı herkesin önünde şiirini okudu sonunda da demesin mi bunu senin için yazdım Sevda’m.

Sen bana bunu hiç anlatmadın anne.

E sormadın ki. Biraz meraksızsın kızım ne yapayım. (gülüştüler)

Rıfat o şiiri sorunca Sevda hanım sandıktan çıkarmak için gitti. Nermin magazin haberlerini değiştirip yerel bir kanaldaki haber bültenini açtı. Bir son dakika haberi geçiyordu o sırada Sevda hanım gelip televizyonun sesini kıstı.

Hadi bakalım madem andık okuyorum size şiiri.

“ Geçmiyor içimin sızısı gül dikeniyle olmamışsa yaren

Neyleyim bu gün ışığını damla damla dökülen 

Görmeyeceksem seni her sabah her an her saniye 

Ver bana bir umut bir tebessüm bir tutam saç telinden

….”  Sevda hanım şiiri büyük bir keyifle okurken Nermin haberlere kulak kabartıp sesini açtı. Annesi ve Rıfat ne olduğunu anlayamamıştı ama Nermin’in yüzü bembeyaz olmuştu. 

“Bir son dakika haberimiz daha var sayın seyirciler. Maalesef kadına şiddet bitmiyor. Bugün yine öğle saatlerinde bir otobüs durağında bir kadın eşi tarafından öldürüldü. Güpe gündüz yol ortasında bıçaklanan kadın orada can verdi. Katil zanlısı kaçmaya çalışırken yol kenarındaki bariyerlere takılıp düşmesiyle yakalandı. Vahşi kocanın yüksek oranda alkollü olduğu belirtildi. Cinayetin sebebi bilinmemekle birlikte 34 yaşında iki çocuk annesi kadının kimliği bildirildi. Adı Esin Yalçın.”



28 Eylül 2021 Salı

Bir küçük işletme hikayesi




Herkese merhaba ❤

Her zaman ilham olanlardan, iyilerden, başarılardan bahsediyoruz ya işte bugün de kötü çocuktan bahsedelim. Öğretmenler odasında konuşulan zeki ama çalışmıyor denilen aslında her şeyi bilen ama yapmayan bir küçük işletme anlatacağım size :) kötü örnek demeyelim de neleri yapmamalısınız bu yazıda onu okuyacaksınız. Özellikle de küçük işletme açmaya karar verip internet üzerinden satış yapmak isteyen sosyal medyada büyümek isteyen herkes beni bir dinlesin. 

Pazarlama alanında çalışmış , sıcak satış konusunda tam yerinde tecrübe edinmiş hatta bu konularda uzmanlardan eğitimler almış birisi olarak yazıyorum bunları. Tabi tüm bunları bir kenara koyup tek başıma bir küçük işletme sevdasıyla yola koyuldum. Tam zamanlı çalıştığım işimde mutlu olsam da internet gezinirken aklım sürekli "ben de bunları yaparım, aslında şunu yapıp sarmalı, ben neden yapmıyorum ki" diyordu. Biraz da el beceriniz varsa yaptığınız en ufak bir şeyde yakınlarınız da "AA ne güzel yapıp satsana" diye gaz vermeyi çok sever ama alırlar mı asla! Hatta başarı rahatsız bile edebilir. O yüzden bu yolda gerçek destekçilere sahip olanlar çok şanslı. Bir adım önde. Gelelim bu düşüncelerin vücut bulma kısmına. Benim göz koyduğum şey çerçeveleri. Daha doğrusu tablolar , tasarımlı çerçeveli duvar süsleri. Acaba nasıl olur deyip önce el çizimi bir kaç şey karaladım. Evet oluyordu daha önce de evimde asılı olan yağlı boya tablolar olduğu için heralde yaparım diye düşündüm ama istediğim görüntüde değildi hala daha profesyonel durmalıydı. O zaman dijital çizim yapmalıyım dedim. Bu konuda da grafik tasarım bilgime ve öğrendiğim programlara dayanarak telefona bilgisayara birkaç program yükledim. Deneme yanılma yöntemiyle ilk eserler çıkmaya başladı bile. Ama nasıl heyecanlıyım sanki tüm dünya benim 'tasarım' yapmamı bekliyor görünce herkes çılgına dönecek. Sonra sürekli kullanacağım bir programda karar kıldım el çizimi ürünleri dijitale aktardım düzenledim renklendirdim içime sinen ürünleri baskıya gönderdim. Tabi ben kare formunda çalıştığım için çerçeve bulmanın bu kadar zor olabileceğini düşünmemiştim. Toptancı aramak ya da yaptırmak gibi bir şey nedense aklımdan geçmedi ve doğru ikeaya gittim. Sanırsın İsveç asıllıyım Kemeraltı dururken 15 katına ikea'dan çerçeveleri aldım. Tamam ürünler hazır şimdi ne yapacağız nerede satılacak bunlar? O zamanlar instagram'da satış yapmak bu kadar aktif değildi hatta şuan kullanılan bir çok özelliği dahi yoktu. Hikaye, reels, alışveriş, yukarı kaydır linkleri hiçbirisi yoktu hatta e-ticaret siteleri bile yaygın değildi o yüzden önce kendime bir internet sitesi açtım. Bunu da tek başına halledebileceğimi düşünüp wix.com da sitemi açtım tüm dizaynı bana ait olan siteye girip günde 50 defa bakıyordum çünkü tamamen bana aitti ve ben yapmıştım bu kadarını beklemiyordum. Bunun için domain aldım ve "yanlış okuduğum için" wix e aylık sandığım ücreti yıllık ödedim 🙄 böyle bir hata nasıl yapılır demeyin devamı da geldi ben bomboş bir site için bir yıl para ödedim hem de dolar üzerinden 🥺 acemilik, acelecilik her şeyi benim yapma merakım ve giden paralar..

Her şey tamam internet sitemiz var Instagram sayfası var peki nasıl olacak bu işler ? Nasıl ulaşırım insanlara nasıl satış yaparım? O zaman reklam vermeliyim dedim. O zamanlar fiyatlar daha da uygundu ve birkaç kere sponsorlu reklam verdim internet sitesine adwords çalışmaları yaptım ve bu kadar şeyi tek başına yapıyor olmak aslında keyifliydi ama satış yoktu satış sürekli para gidiyordu. Zamanla e-ticaret siteleri buldum hepsine kaydoldum çok güzel dönüşler aldım aslında sosyal medyada istediğim gibi ilerliyordum ama hedef kitlem yanlıştı ürünlerim yabancı sayfalarda gösteriliyordu ama bunun bana bir faydası olmadı. Vee bir gün ilk siparişimi aldım. Hem de maillere öylesine bir bakayım dediğim bir anda tesadüfen gördüm tabi heyecanla siparişleri hazırlamaya başladım. Ankara'dan 3 ürün sipariş edilmişti ama bilin bakalım ne eksikti çerçeve! Tabi ben hemen sipariş gelmez diye stok yapmamıştım ikea'ya gidecek zamanım da yoktu ben de en yakın fotoğraf stüdyosundan birebir bir çerçeve yaptırdım ve ikea'dan daha pahalıya geldi. Paketledim, süsledim her şey şahane kargo anlaşması diye bir şey olmadığı için neredeyse sattığım para kadar kargo ücreti ödedim evet ben ödedim çünkü ücretsiz kargo yazmıştım 💁🏻‍♀️ neyse dedim bunlar ders oldu bir dahakine yapmam ama bir baktım satış yaptığım site benden komisyon kesti benim kârım hiç kalmadı ve bir süre sonra üye olduğum siteye ödeme yapmam gerektiğini öğrendim. Bu kadar bilgiyi nasıl atladın derseniz sanırım o heyecanla insan her şeye nasıl olsa satış yaparım gözüyle bakıp bu miktarlar o anda çok gelmiyor ama para kazanmadan sürekli harcıyordum. Özel siparişler almaya başladım biraz çevreme eşe dosta duyurdum ama bu seferde kimseye satamadım çünkü hep hediye etmek istedim. Ticaret bambaşka bir şey sanırım benim kadar duygusal olmamanız gerekiyor. Satış yapabilmek , pazarlama yeteneği ile işletme yönetmek tamamen farklı. 

Elbette zamanla ticareti de öğrendim ucuza alıp kar etmeyi de sosyal medyadan insanlara ulaşmayı da reklamı da hepsini öğrendim. Evet şimdi zamanı derken hayatımın akışı değişmişti tam zamanlı işimden ayrılıp hayal ettiğim işleri yapmaya başladım ( küçük işletme işleri sadece hobimdi asıl işim yazı yazmak bunu da başka bir zaman anlatırım sizlere 😌) bir senaryo ekibinde gerçekten yazarlık yapma şansım olmuştu ama birden iki küçük meleğim oldu ve annelik süreci başladı elbette her şeyden çok uzaklaştım ama hiç bir zaman bırakmadım çünkü daha da üretken hissettiğiniz bir dönem oluyor. 

Ve şimdi her şey rayına oturmaya başladı. Bebekler büyüyor ben hayallerimi gerçekleştirmeye çalışıyorum ve küçük işletmede neler olmaması gerektiğini bildiğim halde hala hatalar yapıyorum 🤭 çünkü içimden geldiği gibi davranıyorum ve kurallar olsa da samimiyet olmadan işe yaramayacağını düşünüyorum. 

Herkesin güzel bir küçük işletme hikayesi vardır. Emek vermek kazanmasa bile çabalamak bizlere özgü çünkü sevgiyle yapılıyor. Siz güzel arkadaşlarım için bu hikayeyi paylaşmak istedim ve buraya kadar okuduysan beni etiketleyerek hikayede paylaşırsan çok mutlu olurum ve elbette küçük işletmeni paylaşarak sana destek olmak isterim 🦸🏻‍♀️ sevgiler bir sonraki hikayede görüşmek üzere...

28 Mart 2019 Perşembe



📷 Coney Island 1940s or 1950s
.
Zaafım var. Güzel olan, zeka kokan her şeye. Ulaşılamayana, geçmişe, tükenmişe. Ama en çok geçmişe. Hiçbir şeyin icadını görememiş olmak hayıflatmıyor mu sizi? Bundan sonra hiçbir şeye şaşıramayacak olmak! Teknoloji ne kadar gelişirse, imkanlar ne kadar büyürse heyecanımız o kadar azalmıyor mu? Uzaya bile gidebiliyorken ilk defa telefon araması yapan birisinin ya da televizyona şaşkın ve hayranlıkla bakan birisinin hazzını yaşıyor muyuz? Dünyaya çok geç kaldım ya da ruhum geçmişte bir vintage tutkunu bir kaçıktı🔮☎📻🎙📺🌐
.

utan!

https://www.instagram.com/p/Bt9CCzvFFJ3/



📷 New York City - 1970s .
Dünyayı bin bir parçaya bölsek te hepimize yetse..tüm kalbi umutla dolu insanları gördükçe kendi hüzünlerimden utanıyorum..🌌

hadi gidelim!

https://www.instagram.com/p/Bt8DzrdFiBT/?utm_source=ig_web_button_share_sheet




Tüm sosyal medya hesaplarını kapatıp bir sahil kasabasına yerleşmek istiyor insan ama bilin bakalım ne eksik? İrade, irade! Kim napmış, ne yemiş, ne giymiş görmeden olur mu? İnsa story ler ülke gündeminden önemli, stalk yapmayalım mı ex'ler haters'lar uzak akrabalar bi didiklenmesin mi! Bi dursunlar Allah aşkına! Bi uzak kalsak, sosyal medya detoxu gibi mesela..şimdi instagramda ne kadar zaman harcadığımızı gösteren özellik gelmiş kaç saatini boşa geçirdin gör der gibi! Ve bunları hala instagramdan yazıyor olmam😌 sahil kasabasına yerleşmek için emekli olmayı beklemeyelim bence yani imkanı olan delirsin arkadaşlar💃

9 Temmuz 2018 Pazartesi

Telefon elinden düşmüyor!

Ne yapıyoruz farkında mısınız? Sabah gözlerimizi açar açmaz daha yüzümüzü bile yıkamadan, telefonun kör edici ışıklarına aldırmadan o telefon ile ne yapıyoruz? Alarmını kapatıp sövenlere selam olsun ama ben aslında ne yaptığımızı söyleyeyim 'bildirim bekliyoruz'. Evet çok ilginç ama biz uyuduğumuz sırada insanların sosyal medya paylaşımları ya da gelen mesajlar mailleri mi çok umrumuzda acaba! Tabi bunun için özel ilgisi olanlar vardır ama biraz dürüst olalım. Genç bir erkek ilgiyle takip ettiği kızın gece attığı storylerden daha çok ondan gelecek bir mesaja heycanlanacaktır. Ya da kariyer hedefinde olan birisi tanıtım mailinden çok gelecek yeni iş teklifi hayali ile bakıyordur o telefona. Yani kişilerin ne yaptıkları, dünyada neler olduğu değil bizim bu olayların neresinde olduğumuz ve bu durumlarda gördüğümüz ilgidir önemli olan. Sosyal medyada paylaştığımız fotoğrafın ne anlattığı, nasıl bir duygu barındırdığı değil kaç kişinin beğendi, hangi filtreyi kullandığımız ya da yapılan güzel yorumlar önemlidir. Ve biz hiçbir şey için sabahın o güzel günün ilk ışıklarını elektronik bir alet ile harcayıp bu denli meraklı olmamışızdır. Düşünün! En önemli en özel zamanlarımız. Mesela üniversite sınavı. Kesinlikle tarihi bir gün elbette bir son değil ama erken yatıp erken kalkıp, dinç hissedip iyi bir kahvaltı yapmak varken bunların arasına sınav selfysi ekleniyor. O yüzden sınavda rahat kıyafet giymek yerine kamerada güzel görünecek makyaj yapılması önemli oluyor. Kendi düğününde elinde telefonla canlı yayın yapan gelin damat var. Umarım ki sadece düğünle sınırlı kalır. Biz hayatlarımızı bu kadar deşifre etmeye mecbur muyuz? Evet mecbur bırakılıyoruz. "Sevgilisi var biz cafede gördük ama tek fotoğraf koymuş demekki ailesi bilmiyor" tebrikler Einstein! biliyor ya da bilmiyor insan sevdiceğini herkesler görsün istemiyordur belkide. "Hayret bir şey düğün oldu daha bir fotoğraf bile koymadı." Neden sen düğün fotoğrafçısı mısın komisyon mu alacaksın. Evlere asılıyor ya boy boy yetmez mi? "Ay bi çocuğu oldu suratını emojilerle kapatıp duruyor hayır bizde doğurduk ne var" Ne mi var! Şimdi söylerdim ama ülke gündemi yeterince iç karartıcı keşke emojili halinde bile konulmasa. Paylaşım az yapan hayatını merak ettirene zulüm var. "Tatil fotoğraflarını koy uzaktaki akrabalar görsün." "Eşinle fotoğraf koy güzel şeyler yaz bide kalp koy dosta düşmana karşı rezil olmayalım" Rezil! Olduk bile ablacım. Birde daha değişik versiyonlar varki bunlar 50yaş üstü sosyal medyaya geç kavuşmuş ve asla bırakamayanlar. Bana neden yorum yapmadın, gönderimi beğenmedin ay beni etiketlemedin diye darlarlar. Bir zamanlar gençlere ellerinden telefon düşmüyor diye kızıp şimdi her gördüğü gençten "ay biri beni mi eklemiş ay biri mi dürtmüş mutlu hissediyoru nasıl yapıyorduk" diyenler. Aynen bildin bildin. Yok mudur bunun bir sınırı. Hastanede yoğun bakımda yatan yakınını internet paylaşmak nedir. Özel amaçlarla yapılmıyorsa ki bahsettiğim kişiler sosyal sorumluluk projeleri yürütmeyen insanlar tabiki neden bu merak. Ben merak etmiyorum. Yediğiniz içtiğiniz sevdiğiniz sizin olsun bize duygularınızı anlatın. Yazın hatta. O açıklama kısmına yalandan etiketler koymayın hissettiklerinizi yazın. Öyle zor alışkanlıklar edindik ki nasıl kurtulacağız belli değil. Sosyal medya kullanmıyorum, internet kullanmıyorum diyene öyle değişik bakıyoruz ki sanki tek doğru bizimkiymiş gibi. Bunlar birer ihtiyaç hatta araç çok güzel amaçlara hizmet ediyor doğru ama bunu hayatının bir parçası yerine koymak eksikliğini hissetmek daha büyük eksiklikler yaşadığımızın işareti. Bir internet fenomeni olmayacaksak çok ta derde düşmesek sanki! Elbette tüm bu örneklere kendimi de katıyorum. her ne kadar farkında olsam da bende bu yanlışların bazılarını yapıyorum. O zaman farkındalığımızı daha çok arttırıp birbirimize destek olalım. Bir yerden başlayalım.